CİBARE MAHMUT EFENDİ
Sağa Dayalı Resim

        MAHMUT EFENDİ
1900 yılı başlarında, Tarsus’un eski çarşısı olan Hükümet Konağı ile Kırkkaşık Bedesteni arasında kalan halk arasında Melek Girmez diye anılan Tarihi Çarşı da eczanenin olmadığı, her türlü hastalığa karşı sadece kinin verilebilen tarihte, Cibare Mahmut Efendi, mütevazi dükkanında kardeşi Mehmet Cibare ile beraber(Rus Harbinde Sarıkamış’ta şehit olmuştur) devasa bronz havanında döverek, bakır kazanında kaynatarak yaptığı karışım ve merhemleri ekzamalıya, termeliye, kele, kaşıntıya ve yaralıya şifa olması için dağıtmış, aynı zamanda Ulu Camide ve arasta mescidinde imamlık yapmıştır. Günümüz de bile uzak dağ köylerinde ovadaki en ücra köylerde 65 yaşın üzerindekilerin yakından tanıdığı ve buldukları şifa için rahmetle andıkları bir şahsiyettir Cibare Mahmut Efendi…Ailesine halk arasında Cibareler diye bahsedilmektedir. Bu dönemlerde İslâm alimlerinin eserlerinden kitaplar bitkisel tedavide kullanılmaktaydı. Bitkilerde tedavi en eski iyileştirme yöntemlerinden biridir. İlk yazılı eserlerde de bitkilerin hastalıkları iyileştirmede kullanıldığına dair ipuçları vardır. Tabip demek, ilaç veren demekti. Hastaya ilaç hazırlayıp vermek hekimin işi olmakla birlikte, ilaç hazırlayıp satan başka meslekler de vardı. Osmanlıların klasik döneminde attarlar (aktar) ve zamanla ispençiyarlar, cibareler, eczacılık mesleğini üstlenmişlerdi. Ayrıca ilaç hazırlayıp satanlardan macuncular, şerbetçiler, tutyacıların yanı sıra çiçek yağları, çiçek suları hazırlayıp satanlar da bulunuyordu. Cibare Mahmut Efendi de bunlardan birisi idi onun yaptıkları sadece tek ilaçla kalmamış, diğer hastalıkların tedavisinde de elindeki babadan kalma defterde yazılı olan bir çeşit otlar, kökler ve hayvani yağlardan yaptığı ilaçlarla çeşitli hastalıkların tedavi edilmesine vesile olmuş ve ömrünün sonuna kadar da bu şekilde şifa dağıtmaya yardımcı olmuştur. 1959 yılında vefat etmesi ile kapanan dükkanı, o tarihte fırıncılık yapan oğlu Cibare Abdülbaki devralmış ve babasından kalan şifa kültürünü elinden geldiğince devam ettirmeye çalışmıştır. Tıbbın ilerlemesi ve koca karı ilaçlarının yapımı yasaklanınca bu faaliyete yavaş yavaş durma noktasına gelmiştir. Cibare Mahmut Efendi’nin dükkanını hatırlayanlardan bir şahıs o dönemi şöyle anlatıyor; Mahmut Efendinin dükkanın olduğu dönemde bizler çocuktuk, o zamanlar eczacılık falan diye bir şey yoktu, ilaç fabrikaları daha açılmamıştı, babam ilkinin İstanbul’da Pertev diye birisinin açdığı anlatırdı, ama bizim buralara ulaşması çok zordu, birde o zamanlar babamlar ilaç dediğin elle yapılır diyerek, bu iş Lokman Hekim’den kalmadır ben Cibare Mahmut Efendi’ye giderim o gerekeni yapar demişti, o zaman ablam bir rahatsızlık geçirmişti ateşleniyordu babam bir şişede “gül şerbeti” diye bir şey getirdi. Ablama içirdi yüzünü falan o şerbetten sürdüğünü hatırlıyorum ama o zamanlar küçüktüm, biraz zamandan sonra düzeldi. Şimdilerde içilen birçok ilacın ciddi yan etkileri olduğu söyleniyor daha sonrada toplatıldığı zaman zaman kulağımıza geliyor, eskiden mümkün değildi” dedi. Tarsus’umuzun yerlilerinden birisi ile yaptığımız görüşmede ise, büyüklerimiz Cibareler derlerdi ama ismini hatırlamıyorum, sadece dayım camiden kendisinin çıkmasını beklemiş o esnada annemi yılan sokmuş, durumu anlatmış Cibare efendi hızla dükkana giderek, yedi sekiz ay önceden hazırlanılan bir karışımı ona vermiş ilacın adıda Tiryak-ı Faruk imiş, içerisinde yılanın eti dahil olmak üzere kırk madde bulunurmuş ve daha sonra şifaya kavuştuğunu babam anlatır, anneme de zaman zaman hanım hayatını Cibarelere borçlusun” derdi. Böylesine tıpın ilerlemedi, Lokman a.s’ın hekimliğinin soyunu takip ederek böyle bir kutsal görevle Allahü Tealanın Şafii ismine mazhar olarak, insanlara şifaya aracı olan merhum Cibare Mahmut Efendiyi, şühedaya kavuşmuş Mehmet Efendi’yi, onlardan aldığı asil görevi kendince devam ettirmeye çalışmış merhum Abdülbaki efendiye ve bütün ebediyete intikal eden akrabalarına Allah’tan rahmet diliyorum.Ne mutlu onların arkasından soylarını koruyan ve onun emanetlerinin bekçisi olan değerli torunları var. 100 yılı aşkın zamana rağmen aynı dükkan da faaliyet göstermeye devam eden torunu Cibare Ömer Faruk Aydoğan anahtarcı olarak mesleğini icra etmekte ve dedesi Cibare Mahmut Efendiden kalan çeşitli şişeleri kavanozları ve eski tabelasını aynen muhafaza etmektedir.